22 Ağustos 2011 Pazartesi

Spor Toto World Cup (İzmir) ardından -2

Dünkü yazımla başladığım Süper Toto World Cup 2011 değerlendirmesini bugün de Millilerimiz hakkındaki izlenimlerimle tamamlıyorum. Avrupa Şampiyonası öncesindeki ilk ciddi denememiz olan turnuvaya Ukrayna maçıyla başladık. İzmir seyircisi hafta içi ve Ramazan ayı olmasına rağmen geçtiğimiz yıl Dünya ikincisi olan 12 Dev Adam’ı izlemek için Halkapınar Spor Salonu’nu tıka basa doldurmuştu. İlk gün turnuvanın en zayıf ekibi Ukrayna ile karşılaşacak olmamızın verdiği rahatlıkla da millilerden farklı bir galibiyet bekleniyordu. İlk periyottaki tutuk oyunun ardından ikinci periyottaki başarılı hücum performansımız devredeki 15 sayılık farkı getirdi. İlk yarıda hem pota altını hem de kısa rotasyonunu iyi kullanan milli takımımızda oyuna giren herkesin sayı atması da bir diğer olumlu noktaydı.
İşte ne olduysa o devre arasında oldu ve ikinci yarıyla birlikte turnuvanın geri kalanında sergileyeceğimiz tutuk oyun başladı. 3.periyoda alternatif bir beşle çıkan Türkiye, Brutt ve Pecherov’u durduramayınca rakibi önce umutlandırdı sonra da son dakika içinde gelen 3lükle uzatmalara gidildi. Uzatma dakikalarında biraz kendine gelen ve savunma yapmayı hatırlayan 12 Dev Adam, dış atışlarda da etkili olunca karşılaşmadan 69-65 galip ayrıldı.
İlk maç kazanılmıştı; ama sergilenen oyun basketbolu belki de futboldan bile iyi bilen İzmir seyricisini hiç tatmin etmemişti. Ne sahada kaliteli bir basketbol sergilenmiş, ne de izleyenler Ukrayna gibi bize oranla zayıf bir ekip karşısında oyuna hakim olamayışımızdan memnun olmuştu. Orhun Ene’nin maç sonrası röportajda söylediği gibi “kamp süresince sadece kondisyon depolandığından” olsa gerek sahada guardlar tarafından kurulan ya da diğer oyuncular tarafından uygulanan bir hücum seti yoktu. Oyunun sıkıştığı anlarda kişisel gayretler ile kazanılan sayılar bize maçı getirmişti. Bunun yanında Hidayet, Ersan gibi yıldızlarımızın aklının hala Dünya Şampiyonası ikinciliğimizde kaldığı ve konsantrasyon eksiği olduğu da göze çarpmaktaydı. İkinci günkü rakibimiz Almanya karşısında, Nowitzki ve Kaman’dan yoksun olmalarına rağmen, sert savunmaya karşı zorlanacağımızın sinyalleri ilk günden verilmişti.
Zira tahmin edilen de oldu. İkinci günkü rakibimiz sert ve disiplinli oyunuyla önceki gün Sırbistan’ı deviren Almanya idi. Almanya ilk gündeki savunma sertliğini ve disiplinli oyununu millilerimize karşı da devam ettirirken, bizim oyuncularımız buna ayak uyduramadı. İlk periyottaki birkaç dakika dışında maçı sürekli olarak önde götüren Almanlar, oyunu sürekli olarak kontrollerinde tuttular. Etkili savunmaya karşı henüz bir hücum karakterimizin olmayışı nedeniyle maçın büyük kısmında çaresiz kaldık. Hücumdaki plansızlığa, Ersan ve Hidayet’in laubali ve zamansız şut seçimleri ve ısrarı da eklenince son periyottaki kısa bir süre dışında maçı ortalama 10 sayı farkla geride götürdük. Sert savunma yapan Almanlara karşı, Dünya Şampiyonası’ndaki en büyük silahımız olan savunmamızla karşılık vermeliydik; ama onda da başarılı olamadık. Dirk Nowitzki gibi bir hücum gücünün olmaması bizi rahatlatmış olsa gerek, ne turnuvanın sayı kralı Tibor Pleiss’in yüksek posttan şutlarına el kaldırdık, ne de Telekom’dan kovulan Heiko Schaffartzik’i durdurabildik. Bu iki oyuncuya Benzig’in 16 sayısı da eklenince Almanlar’ın galibiyeti kaçınılmaz oldu. Bunun yanında Ömer Aşık ve Semih Erden’in yokluğunda pota altı zaafımız da ciddi bir şekilde ortaya çıktı. Gerek Oğuz Savaş’ın yavaşlığı, gerekse Enes Kanter’in henüz takıma alışamamış olması, Furkan’ın acemiliğiyle birleşince, bu seneye kadar takım savunmamızın tamamlayıcı ve bezdirici yanı olan pota altı savunmamız ve blok tehditimizi bu şampiyonada çok arayacağımız düşüncesine kapılmamak kaçınılmaz oluyor.
İlk iki gün sonunda şampiyonun belirlenmesiyle son gün yapacağımız Sırbistan maçı formalite özelliği kazanmıştı. Fakat İzmirli basketbolseverler iki gündür milli takımdan göremedikleri iyi basketbolu Sırbistan karşısında görmek ve millileri galibiyetle uğurlamak istiyordu. Bu düşünceyle salondaki yerlerini almış, salonu tamamen doldurmuşlardı. 83-58 kaybettiğimiz bir maçın periyotlarını anlatmaya sanırım hiç gerek yok. Ne öne geçebildik, ne direnebildik, ne de salondan başımız dik ayrılabildik. Bu maçta gördüklerimizden biri, 5 numara pozisyonunda Oğuz Savaş’ın yetersiz kaldığının bir kez daha onayı ve Ömer ya da Semih’in bir an önce iyileşmesi gerektiği idi. Sırbistan Perovic, Kristic, Savanovic ve Milosaljevic’ten oluşan uzun rotasyonunu süreki olarak kullanırken düştüğümüz çaresizlik, Ömer ve Semih varlığında rakipler içeri drive ederken iki hatta üç kez düşünmelerine neden olan savunma anlayışımızı arattı bizlere. Bunun yanında yer savunması iyi olmakla birlikte, NBA draftlarının havasından henüz kurtulamadığı belli olan ve hiçbir şuta el kaldırmayan Enes’in de bir an önce kendini Avrupa Şampiyonası’na motive etmesi de en büyük dileğimiz. Oyun kurucu pozisyonu ile ilgili ise eleştirileri guardlarımıza mı yoksa Orhun Ene’ye mi yapmalı bilemiyorum. Zira hiçbir oyun seti oluşumu görmediğimden, Ene’nin seti mi yok, yoksa set var da guardlar mı uygulamıyor emin değilim. Sadece Doğuş’un bir an önce milli takıma monte edilmesi gerektiğini üstüne basa basa söyleyebilirim. Cenk Akyol’u senelerdir milli takımda tuttuysak, sadece savunması için bile Doğuş’a yer açabiliriz diye düşünüyorum.
Son olarak da NBA yıldızlarımız… Hido ve Ersan… Umarım ikisi de sadece kağıt üzerinde değil sahada yıldız olduklarını Avrupa Şampiyonası’nda bize gösterirler. Zira İzmir’de hiç mücadele etmediler. Hidayet 3 maç boyunca sadece jump-shot atarken çoğunu kaçırdı. Ersan’ın da pota altı gayretine rağmen oldukça düşük saha içi yüzdesi, hava topu olarak tamamlanan üçlük denemeleri ve zaman zaman maçı bırakması bizi düşündürdü.
Yukarda saydığım birçok olumsuzluğa rağmen ilk turnuvadaki başarısızlık bizi yıldırmamalı. Böyle giderse rezil de olabiliriz. Kendimiz toparlarsa kupayla da dönebiliriz. Şimdi sırada Almanya’da katılacağımız Adidas Cup var. Almanya, Yunanistan ve Belçika ile karşılaşacak ve muhtemelen yine kupasız döneceğiz. Ama umarım bu sefer eksiklerini görüp bunları kapatmak için çabalayan bir Türk milli Takımını sahada seyrederiz.
Son olarak da İzmir seyircisine teşekkürler. Her ne kadar izledikleri basketbol onları hiç mutlu etmese de, hafta içi iftarlarını salonda yaptılar, bir haftasonu plaj yerine salona geldiler ve takımımızı desteklediler.

0 comments:

Yorum Gönder